Merhabalar Okul Öncesi Forum Resmi Web Sitesi 'Biz BÜYÜK Bir Aileyiz'

Foruma ücretsiz kayıt olarak mesaj gönderebilir, yeni konular oluşturabilir ve diğer üyeler ile etkileşim içine olabilirsiniz.

Ana-baba tutumlari

Nihal EROĞLU

YÖNETİM EKİBİ
Yönetici
Katılım
25 Nis 2006
Mesajlar
5,063
Tepki Skoru
26
Puanları
38
ANA-BABA TUTUMLARI

Ana –baba-çocuk üçgenindeki iletişimi belirleyen en önemli unsur,anne babanın çocuk yetiştirme biçimini belirleyen tutumlarıdır. anne babanın birey olarak kişilik özellikleriyle karışmış biçimde aile biriminin yapısı,ailenin çocuk yetiştirme yaklaşımını kısmen belirler.anne baba,bazen çocuğa çok şey vererek ona gerekli desteği sağlayamaz. Ve uygunsuz tepki örüntülerinin gelişimine katkı sağlar. Bu tutumlar çocuğun gelişme yıllarında oldukça değişmez bir biçimde sürdürülür.
Anne baba tutumu değişik kaynaklarda farklı gruplandırılmıştır. biz burada Engin Gençtan”ın gruplandırmasını esas alacağız.

1-İtici Tutum:
anne babanın çocuğa karşı itici davranışları genellikle üç biçimde olur.
a-açık düşmanlık ve ilgisizlik
b-çocuktan kusursuz olmasını bekleme
c-ödünleyici aşırı koruma.
Açık iticiliğin başlıca belirtileri;çocuğa hırçın davranma,azar,dayak ve diğer cezalar,ilgisizlik,çocuğu terk etme yada başka yere gönderme,çocuğu kötü isimlerle çağırma,v.b. ayrıca çocuğun disiplin amacıyla bir yere kapatılması yada dövülmesi de bu gruba girer. Bazı anneler de çocuklarıyla bedensel yakınlık kurmazlar,kucaklarına almazlar,ve okşamazlar. Bu gibi çocuklar normal çocukların canlılığından yoksun ,duygusal açlık içindedirler.
İlgisiz anne-babalar çocuklarına hiçbir kural koymazlar. Çocuğun temel gereksinimlerine karşı bile ilgisizdirler. Bu tutum çocuklarda saldırganlık ,öz saygı ve kendi denetim azlığı gibi durumlara yol açar. Saldırgan yada suçlu çocukların ailelerinin ,çocuklarının davranışlarını yeterli biçimde denetlemediklerini ortaya konmuştur.
Bazı anne babalar da çocuklarının yaptıkları her işte daima en iyi ,en güzeli yapmalarını beklerler. Yani kusursuz olmalarını isterler. Fakat çocuk ,anne-babanın beklentilerini karşılama gücüne sahip olmadığında ,gösterdiği çabaya karşın anne-babanın onayını kazanamayan çocuk, giderek kendi gözünde de değersizleşir.Anne-babanın bu şekilde davranmasının özünde çocuğun ayrı bir varlık olarak kabul edilmemesi ve bunun yarattığı suçluluk duyguları bulunur Anne –babanın isteklerinin aşırılığı karşısında çocuk giderek “nasıl olsa yapamıyorum öyle ise niye deneyeyim”duyguları geliştirmeye başlar. Anne- babanın isteklerini edilgen bir dirençle karşılar. Çocuğun benlik kavramı ,kendisi için önemli olan kişilerin ona gösterdikleri tutumların bir yansıması olduğundan ,anne- babadan gelen itici tutumlar çocuğun kendini yetersiz bulmasına neden olur.
Ödünleyici aşırı koruma ; burada annenin ilgisi ,titiz annenin aksine kendi etkinliklerine dönüktür. İticiliğin yarattığı suçluluk duyguları ,bilinçli düzeyde ,çocuğun hastalanacağı ,öleceği yada kötü alışkanlıklar edineceği korkularına dönüşür. Aşırı koruma her zaman çocuğun istenmeyişinin bir göstergesi değildir. Daha önce çocuklarını kaybetmiş ,başka çocuk sahibi olamayacak anne-babalarda da görülebilir. Ayrıca çocuğun geçirdiği tehlikeli hastalık ,kaza ve ameliyatlar çocuğun aşırı korunmasına yol açabilir. Annenin kendi çocukluğunda sevgi ve sıcak bir ilişkiden yoksun olarak büyümesi de çocuğu aşırı koruma ile sonuçlanabilir. Anne-babanın evlilik yaşantısı da bunda etkili olabilir. Genellikle annelerin evlilik yaşamlarında çok az yer alan kocaları vardır. Sosyal yaşamlarında ve cinsel yaşamlarında uyumsuzluk ön plandadır. Böylelikle anne,eşi ile olması gereken ilişkiyi kendi çocuğu ile gidermek yolunu seçmiş bulunur. Aşırı koruma ,aşırı beraberlik ,bebekleştirme ve toplumsal olgunlaşmanın engellenmesi biçiminde görülebilir. Bu biçimde yetiştirilen çocuklar genellikle kurallara uyarlar ,utangaç ve çekingen olurlar.
Aşırı koruyuculuğun bir sonucu da aşırı hoşgörü ve şımartma olabilir. Bu anne-babalar çocuğun isteklerini hiçbir denetim ve sınırların olmadan kabul ederler. Bu tutumun sürekli olması ,çocuğun gerektiğinde duygu ,istek ve dürtülerini denetleyebilme yeteneğinin gelişimini olumsuz etkiler ve bu kez çocuk anne-babasını yönetmeye başlar. Evdeki atmosfer çocuğun merkeze alındığı bir atmosfer halini alır. Bu çocuklar ,şımarık,bencil,başkalarına hak tanımaz olurlar ve sonu gelmez isteklerle çevrelerini bıktırırlar. Aşırı hoşgörü ve yetersiz ceza ,topluma karşı ve saldırgan davranışlarla sonuçlanır. Böyle çocuklar ,aile ilişkilerinde de sömürücü ve otoriteye başkaldırıcı davranışlar gösterirler.
2-Aşırı otoriter tutum:
Bu tutuma sahip anne-babalar ,çocuklarla tartışmadan ,anlaşmadan onların isteklerini hiçbir şekilde kabul etmeden ,kendileri tarafından kararlaştırılan kural ve emirlerin çok sıkı uygulamaya koyulmasını isterler.
Bu tutum çocuğun kendine saygısını azaltır. Mutsuzluğa ve içine kapanmasına yol açabileceği gibi ,saldırganlık ,suç işleme ,evden kaçma ,okuldan kaçma gibi davranışlara da yöneltebilir.
3-Tutarsızlık:.
Tutarsız tutumlar ,çocuğun davranışlarına rehberlik edecek dengeli değer yargılarının oluşumunu güçleştirir. Tutarsızlık, anne-baba arasında olabileceği gibi, anne-babanın kendi içlerindeki davranışlarında da olabilir çocuğun aynı davranışlarını anne-baba bir kez cezalandırır ,başka bir kez görmezlikten gelirse yada ödüllendirirse ,çocuk hangi davranışının doğru olduğunu anlayamaz. Bazen de anne –baba çocuğa belli bir davranışı karşılığının ceza olacağı söylenir. Fakat çocuk sözü edilen davranışı yaptığında ceza verilmez. Bu durumda çocuk giderek anne-babasının sözlerini geçersiz saymaya ve dilediğini yapmaya başlar.
4-Demokratik tutum:
Bu tutumu benimsemiş anne-babalar ,ailede konulmuş olan kurallar üzerinde konuşulmasına izin veren ve çocuğu bu konuda destekleyen anne-babalardır. Çocuğun kabul edilmeyen davranışlarının nedenleri olumlu bir şekilde açıklanır.
Demokratik tutumu benimsemiş ailelerde ,anne-baba eşit haklara sahiptir. Çocuk buyruklarla değil ,yol gösterilerek ve uyarılarak eğitilir. Çocuğun kişiliğine saygı gösterilir. Bağımsız davranması için aileden destek görür ,özgür davranışı onaylanır. Ayrıca ,çocuk üzerinde açık ve belirgin sınırları olan bir denetim mevcuttur. Çocuk düşündüklerini açıkça konuşup tartışabilir. Böyle bir ortamda düşüncelerine,seçimlerime saygı gösterilen çocuk kendine değer verildiğine inanır. Çünkü ,çocuk sürekli etkileşim yoluyla anne-babasının gözüyle görmeğe alışır. Genellikle bu tip ailelerde yetişen çocukların etkin ,sosyal ,yaratıcı,bağımsız ve başarılı tipler oldukları görülmektedir. Yapılan araştırmalar demokratik bir ortamda yetişen çocuklarda “özsaygı”,”kendini gerçekleştirme”,”kendini kabul” , “benlik tasarım düzeyi “,ve “uyum düzeylerini “ diğer ortamlarda yetişen çocuklara göre daha yüksek bulunmuştur.
Anne-Babanın Kardeşlere Karşı Tutumlarının Çocuk Üzerindeki Etkileri
Bütün çocuklarını eşit düzeyde sevdiklerini söylemelerine karşın ,bazen anne bazen de babaların bazı çocuklarını daha çok sevdikleri gözlenmektedir böyle durumlarda anne ve babalar sevdikleri çocukların,diğerlerinden ayırarak ,onları kayırırlar. Aşırı sevgi gören bu çocukların gerek kardeşleriyle ,gerekse arkadaşlarıyla ilişkilerinde sorunlar görülür.
Anne-babanın kardeşler arasında ayrım yapmalarının nedeni,iki başlık altında incelenebilir:
1-çocukların doğuş sırası
2-cinsiyet ayrımcılığı.
1-Çocukların doğuş sırası:
ailenin işleyişi çocukların sayısında ve doğum sırasında oldukça etkilenir. Bu etkilenişte,anne-babanın çocuklara doğuş sırasına göre farklı davranmalarından kaynaklanır. Çünkü anne-babanın çocuklara karşı davranışı ,her çocuğun doğumuyla değişikliğe uğrar.
Ailenin ilk çocuğu hem çok sevilir, hem de sıkı bir denetim altına alınır. Çocuğun üstüne olumlu yada olumsu her bakımdan düşme vardır. Anne-baba ,çocuktan diğer kardeşlerinden beklenilenden çok daha fazlasını ister ve fazla sorumluluk almasını bekler. İlk çocuk ayrıca ,anne babasına nasıl anne baba olunacağını öğrenmeleri için de olanak sağlayan bir çocuk olma ayrıcalığını da taşır. Çevresindekilerin kendisine bir takım sorumluluklar vermesi çok önemlidir . böylelikle kendini güçlü ve değerli hissetmesini sağlar. Yapılan incelemeler çok başarılı insanlar arasında ilk çocuk olma oranının ,daha sonra doğanlara göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. Ayrıca yine özsaygı ve kendini kabul düzeyi bakımından ilk çocuklar daha avantajlı görünmektedir. Ancak bu avantajlarına rağmen ,Adler”e göre “en büyük çocuk tacını yitirmiş bir kraldır.” Bir yada bir kaç yıl süre ile çevresinin tek ilgi merkezi iken her türlü yardım ve destek yalnızca kendisine sağlanırken ,yeni gelen kardeşin varlığı bu durumun bozulmasına neden olur. Çevrenin ilgisi yeni doğan bebeğe yönelir.
Ortanca çocuk kendinden büyük ve kendinden sonra doğan kardeşin arasında sıkışıp kalmıştır. Adler’e göre ortanca çocuk kendinden daha güçlü ve yeterli büyük kardeşi ile kendinden sonra gelen kardeşinin yarattığı ikili sorunlarla baş etmek zorundadır. Kendi önünde daha önce birtakım güçler kazanmış birinin bulunuşu ikinci çocuk için güçlü bir uyaran rolü oynar. Anne-babasını birinci çocuğa göre ,daha ılımlı davranası nedeni ile otorite ile sorunları olmaz . büyük ve küçük kardeşleri adar yeterli olmadığı inancı ,ya çocuğun tepkici başkaldırıcı kendini aşma çabası içinde olmasına yada yenilgiyi kabul ederek ezik ve karamsar bir kişilik geliştirmesine neden olabilir.. ortanca çocuklar özellikle ilk çocukluk yıllarında kıskançlık ve rekabet duyguları içindedirler. Sık önceleri anne-baba,daha sonra da öğretmenleri tarafından büyük kardeşleriyle karşılaştırılırlar ve bu da çoğu zaman aşağılık duyguları duymalarına neden olur.
En küçük çocuk ,ailenin bütün bireylerinden oldukça farklı bir durum içimde yetişmektedir. Çünkü anne-baba çocukların en küçüğü olduğu için ,özel bir biçimde ve genellikle iyi davranmaktadırlar. Kız ve erkek kardeşleri onun bu zayıf dönemlerinde bir dereceye kadar büyümüşler ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Bu nedenle o, genellikle kardeşlerinden daha sıcak bir hava içinde büyür . çoğu kez ailenin oyuncak bebeği olur. Şımartılır. Çevresinin gözünde her zaman çocuk kalır. Bu durum en küçük çocuğun ben merkezci tutumlar geliştirmesine ,kendisinden güçlü ve yetenekli kardeşlerinin varlığı ise sürekli bir yetersizlik duygusunun yaşanmasına neden olabilir.
Geleneksel olarak toplumumuzda da en küçük çocuklar üzerinde denetim zayıftır. En küçük çocuğun ailede daha ayrıcalıklı bir yeri vardır. Genellikle bu çocuklar bütün ailenin ilgi ve sevgi kaynağı durumundadırlar. Kendinden sonra gelen bir kardeş olmadığı için yarışmak zorunda kalmaz. İsteklerinin hepsini elde eder. Bu durum ,onun kendine olan güveninin artmasına ve kendini değerli görmesine neden olur. Yapılan çeşitli araştırmalar sonucunda ,bu çeşit olumlu duygulara sahip olmanın kendini kabul ,denetim odağı ,özsaygı ve benlik tasarımı üzerinde olumlu etkilerinin olduğu görülmektedir.
Yalnız başına yetişen tek çocuk ise ,toplumsal davranışların gelişmesi için gerekli olan alışveriş ortamından yoksundur. Çoğu kez anne-baba tarafından aşırı korunduğu ve şımartıldığı için ileriki yaşamında da çevresinden benzer tutumlar bekler.
b-cinsiyet ayrımcılığı:
anne baba içinde bulundukları ,yaşadıkları toplum kesimine göre ,kız ve erkek çocuklarla farklı iletişim kurarlar. yapılan çeşitli araştırma sonuçlarına göre;yeni anne baba olanlar kendi cinsiyetlerindeki bebeğe daha yakınlık göstermelerine rağmen ,babalar daha sonraki yıllarda oğullarını daha çok yeğlemişlerdir. Annelerin ise kızları ile oğulları arasında daha az ayırım yaptığı kabul edilir.
Bizim toplumumuzda erkek çocuklar daha hoşgörülü ,kızlar ise daha baskılı ve koruyucu biçimde yetiştirilmektedir. Ayrıca araştırma sonuçları ,cinsiyet tercihinin erkek çocuğun lehine yaygın olduğunu göstermektedir.
Kağıtçıbaşı'nın yaptığı “çocuğun değeri” çalışmasında ,nüfusun %74’ü erkek çocuğu tercih ederken ,kız çocuk tercihi sadece %21’dir.(Aile içi iletişim.G.Ü M.E.F.Y) Bu tercihle birlikte ,ailede erkek çocuğun üstüne düşme de görülür. Ve kız çocuk böyle bir ortamda bir kenara itildiğini ,kendine değer verilmediğini gördüğünden o da kendini pek değerli görmeyebilir.ülkemizde yapılan bir araştırmaya gör lise öğrencisi kızların %54’ü dünyaya erkek olarak gelmek istediklerini belirtmişlerdir. Devamlı baskı ve kontrol altında ,gelenekse rol beklentileriyle büyütülen kız çocukların erkeklere göre daha kuşkulu ,güvensiz ,edilgen ve bağımlı kişilik yapısı geliştirmelerinin yanı sıra ,yine erkeklerin daha tutucu ,dindar ve dış kontrole daha bağımlı oldukları ileri sürülmektedir. Özellikle kırsal kesimde erkek çocuk babayla özdeşleşir,aile içinde ayrıcalık ve üstünlük tanınır,üstüne düşülür. Fakat güven duygusu girişimcilik ,özerklik ve yaratıcılık gibi özellikleri çok sınırlıdır.
Anne ve babaların her ikisi de ,erkek çocuklarından kızlarına göre ,daha fazla ekonomik yardım beklemekte ve erkek çocuklarını yaşlılık güvencesi olarak görmektedirler. Bu da özellikle erkek çocukların tercihinin fazla olduğu ataerkil ortamlardaki ,erkek çocuk tercihinin bir açıklaması olabilir. gelişmiş yörelerde ise çocuğun ekonomik değerinin azalıp ,psikolojik değerinin artması nedeni ile ,erkek çocuk tercihinde de kısmen de olsa azalma görülmekte ve çocuklar arsında cinsiyet yönünden bir ayırım gözetilmemektedir.
 

Giriş yap

Okul Öncesi Forum TV

000
Gün
00
Saat
00
Dakika
00
Saniye
Canlı yayına kalan süre.

18 Yıldır Sizlerle

18 yıldır sizlerleyiz. Türkiye'nin ilk okul öncesi eğitim platformu
Üst