Uzaklaşmalı mıyız değer verdiklerimizden?Kaçmalı mıyız atlarımızdan?Unutmalı mıyız ecdamızın kazandığı zaferleri? Sevmemeli miyiz artık kimseyi? İki günlük bir amaç ve kazanç için yalan mı söylemeliyiz?
Yoksa biz biz olmaktan çıkmalı mıyız?
Bakıyorumda sanki biz artık biz değiliz.
Oysa başımıza en küçük bir felaket geldiğinde neden hep biz deriz?
Size kısa bir hikaye:
Allahin Nİye Ben Dİyenler İÇİn İbret Verİcİ Kisa Bİr ÖykÜ..!
--------------------------------------------------------------------------------
“Niye Ben?” diyen herkes için
Brenda, yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı.
Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına. Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini taktı, ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı.
Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk buldu. Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Brenda’nın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu.
Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkansızdı. Lens, yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Allah’a dua edebilirdi yalnızca... Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı. “Allah’ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et.”
Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. İçlerinden biri “Aranızda lens kaybeden var mı?” diye bağırdı.”
Brenda’nın sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.
Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek karıncanın üzerindeki baloncuğa şunları yazacaktı:
“Allah’ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım...”
“BU YÜKÜ NİYE TAŞIYORUM” demeyin...
Biz neyiz?
Yürüyorum metropol şehrin soklarında
His edemiyorum baharın bile geldiğini
Hertaraf beton,apartman,vila ve yalı
Göremiyorum ne bir kelebek nede bir çalı
Oysa ben baharın geldiğni bilmeliyim
Almalıyım toprağın kokusunu
Duymalıyım kuşların ötüşünü
Topraga basmalıyım yalın ayak
Hisetmeliyim sıcaklığını
Çekmeliyim ciğerlerime çam havasını
Gitmeliyim bu şehirden gitmeli
Geçmemeli evin önünden dolmuş nede bir servis
Hiç bir şey bozmamalı
Güneşin doğuşunu, Sabahın gizemini,
Bülbülün sesini
Gitmeliyim bu şehirden gitmeli
Doğa beni ben doğayı his edbileceğim
Bir yere gitmeli
Yoksa biz biz olmaktan çıkmalı mıyız?
Bakıyorumda sanki biz artık biz değiliz.
Oysa başımıza en küçük bir felaket geldiğinde neden hep biz deriz?
Size kısa bir hikaye:
Allahin Nİye Ben Dİyenler İÇİn İbret Verİcİ Kisa Bİr ÖykÜ..!
--------------------------------------------------------------------------------
“Niye Ben?” diyen herkes için
Brenda, yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı.
Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına. Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini taktı, ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı.
Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk buldu. Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Brenda’nın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu.
Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkansızdı. Lens, yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Allah’a dua edebilirdi yalnızca... Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı. “Allah’ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et.”
Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. İçlerinden biri “Aranızda lens kaybeden var mı?” diye bağırdı.”
Brenda’nın sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.
Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek karıncanın üzerindeki baloncuğa şunları yazacaktı:
“Allah’ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım...”
“BU YÜKÜ NİYE TAŞIYORUM” demeyin...
Biz neyiz?
Yürüyorum metropol şehrin soklarında
His edemiyorum baharın bile geldiğini
Hertaraf beton,apartman,vila ve yalı
Göremiyorum ne bir kelebek nede bir çalı
Oysa ben baharın geldiğni bilmeliyim
Almalıyım toprağın kokusunu
Duymalıyım kuşların ötüşünü
Topraga basmalıyım yalın ayak
Hisetmeliyim sıcaklığını
Çekmeliyim ciğerlerime çam havasını
Gitmeliyim bu şehirden gitmeli
Geçmemeli evin önünden dolmuş nede bir servis
Hiç bir şey bozmamalı
Güneşin doğuşunu, Sabahın gizemini,
Bülbülün sesini
Gitmeliyim bu şehirden gitmeli
Doğa beni ben doğayı his edbileceğim
Bir yere gitmeli